Prof. Tom Stein, Berklee College of Music
—————————————————————————————————————–
Andy Warhol sanatın işletmecilik tarafının da ayrı bir sanat formu olduğunu öne sürmüştü. Gelmiş geçmiş en zengin sanatçılardan biri olarak öldü ve manzarayı çok keskin bir şekilde dönüştüren, etkisi günümüze kadar devam eden bir akımı başlattı: Pop Art. 1950’lerde mağaza katalogları için çizimler yaparak başlamıştı, sonrasında, 1960’larda sanat dünyasında devrim yaptı.
Sanatsal olarak müzik yapmak belli bir seviyede beceri veya teknik gerektirir. Örneğin kişi akortlu çalabilmeli veya muhtelif ritimleri tam bir doğrulukla icra edebilmelidir. Buna genel olarak ‘teknik’ denir ve müzikle uğraşan sanatçılar zamanlarının önemli bir kısmını tekniklerini geliştirmeye adarlar. Olgunlaşmış sanatçılar müzikte mevcut olan hissiyata da ayrıca ağırlık verirler, buna da ‘expressiveness’ (ifade gücü) denir.
Buna mecazi olarak başka bir açıdan bakalım. Söyleceğimiz şeyin aslı ile onu söyleyiş şeklimiz bazen ayrışmaktadır. Her ikisini ayrı ayrı analiz edebiliriz. Bir şeyi ifade ederken yaptığımız tercihler ‘ortam’ (medium) iken ifade ettiğimiz şeyin kendisi ‘içerik’tir. Bir sanatçı olarak kendimizi geliştirebilmemiz için yaratıcı faaliyetlerimizin bu iki unusuruna da odaklanmak kesinlikle mümkündür, hatta tavsiye edilir.
Warhol’un bakış açısı doğruydu ve kendisi için kesinlikle işe yaramıştı. Ona göre sanat yapmanın ‘business’ tarafı sanatın kendisinin ayrılmaz bir parçasıydı. Her zaman manşet olmalıydı. Muazzam satış rakamlarına ulaştı ve zengin, ünlü kişilere yaraşır bir hayat tarzı sürdü. Sanatsal becerisinin ticari faaliyetlerini desteklediğini ve bu iki öğenin iç içe geçmiş olduğunu idrak etmişti.
Müzik eğitimine devam etmekte olan genç sanatçılarda, özellikle aşırı derecede idealist olanlarda, belli bir uyumsuzluk gözlemliyorum. ‘Sadece, sanat en iyi şekilde icra edilmeli, takdir edilme kendiliğinden gerçekleşecektir’ şeklinde bir görüş var. Sanatın maddi tarafı ile meşgul olmanın bir şekilde sanatlarını bayağılaştıracağını ve bu işleri onlar adına bir başkasının ele alması gerektiğini düşünüyorlar. Bu genç sanatçılar incinecekleri endişesiyle ‘music business’ hakkında birşeyler öğrenmeyi reddediyorlar. Oysa tam aksine…
Genç bir sanatçıyken bende aynına inanıyordum, bu yüzden bu hassasiyeti kesinlikle anlıyorum. O zamanlar; kendimi pazarlamaya çalışmanın (veya maazallah başarılı olmanın) kendimi satmak anlamına geleceğini düşünüyordum. Daha sonradan öğrendim ki aslında bu, gerçeğin yanlış yönlendirilmiş haliydi. İyi müzik yaratabilmezden önce; yaratıcı bir şekilde performans sergilemenin, kompozisyonlar, aranjmanlar yapmanın ve kaydetmenin maddi unsurları da dahil olmak üzere TÜM yönlerini öğrenmem gerekiyordu.
Müziğin ticari yönünün de başlı başına bir sanat ve esasen birbirlerinin ayrılmaz unsurları olduğunun farkına vardım. Doğaçlama, çabuk karar verme yeteneği, yaratıcılık, disiplinli çalışma alışkanlığı gibi müzikten öğrendiğim bazı teknikleri kariyerimin diğer alanlarında uygulamayı öğrendim. Anladım ki işin ‘business’ kısmı aslında müzik yapmaktan çok da farklı değil. Biraz vakit aldı ama nihayetinde bu bilince eriştiğim için mutluyum.
Bunun en iyi tarafı, işin ticaret kısmında ustalaştıkça sanatsal (müzikal) değerlerimin de gitgide gelişiyor olmasıydı. Daha fazla para kazanırken aynı zamanda, daha iyi müzisyenlerle, daha iyi yerlerde daha iyi seyirciye çalabiliyordum. Kazandığım para sayesinde, geçimimi sağlamak için müzik dışı işlerde çalışmak zorunda kalmıyor ve kendimi tamamen müziğe adayabilme imkanı buluyordum. Daha iyi bir müzisyen oldum ve yaptığım her işte kendime daha fazla güvenmeye başladım. Bana göre bu anlayış, öğretim hayatı için de geçerli. Öğretmek (ya da yazmak) müzik yapmaktan farklı değil. Herşeye hep bu anlayışla yaklaşıyorum.
Genç müzisyenlere müziğin ‘business’ tarafını öğrenmek konusunda açık fikirli olmalarını tavsiye ederim. Büyük sanatçıların fakir ve aç olmaları gerektiği ile ilgili efsaneye rağbet etmeyin. Tarih bunun doğru olmadığını göstermiştir. Picasso zengin bir adamdı ve aynı zamanda işi konusunda oldukça açıkgöz bir kişiydi. Başarılı sanatçıların halen ve geçmişte yaptıklarını inceleyin, röportajlarını okuyun ve iş hayatındaki icraatlarını öğrenin. Müzik işletmeciliği ve genel olarak işletmecilikle ilgili bulabildiğiniz kitapları okuyun. İşletmecilikte ilginizi çeken alanları bulun ve o konuyu derinlemesine araştırın. Bu alanda çalışan diğer kişilerle yaptıkları işler hakkında konuşun.
Müzik ve eğlence sektörü üzerine dahil olabileceğiniz çok iyi eğitim programları var, ve iyi bir müzisyenin müziğin işletmeciliğinde de iyi olmaması için hiçbir sebep yok. Pek çok örneği mevcut.
Pazarlama psikolojisi ve iktisadi akımların tarihçesi gibi konuları çalışmanızı tavsiye ederim. Demografik yapı, finans ve organizasyonel davranış hakkında bilgi sahibi olun. Bunlar müzisyenleri ve grupları doğrudan ilgilendiren konulardır. Bir müzik grubu da bir işletmedir, yaptığınız işle adınızı duyurmak istiyorsanız bundan kaçınamazsınız. Müziğinizin bu unsurunu tümüyle benimsemeli, kabullenmelisiniz.
Müzik üretirkenki motivasyonunuzu, ilginizi, azminizi, tutkunuzu, titizliğinizi, yaratıcılığınızı ve aşkınızı müzik ‘iş’inizde de uygularsanız, müzikal başarınızın tamamıyla değişmesi, sanatsal gayretlerinizin bir üst düzeye taşınması nerdeyse kesindir.
‘İş’inize sanatınızın bir parçasıymış gibi davranın, çünkü öyle.
Tom STEIN
(Konuk yazarımız Tom Stein vizyoner bir müzikal girişimci, müzik prodüktörü, sanatçı gelişim danışmanı, aranjör, elektrik bas, şan ve gitar icracısıdır. Aynı zamanda ABD, Boston’daki Berklee Müzik Koleji’nde öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. İstanbul’da muhtelif atölye ve usta sınıfı çalışmaları gerçekleştirmektedir.)
Çeviren: Bora USLUSOY